"46 Yok Olan" diye bir dizi var. Star Tv'de yayınlanıyor.
Blogger arkadaşlarımın yazılarından öğrendim.
Televizyon izlemiyorum, yazılanlar ilgi çekici geldi, hadi ben de izleyeyim dedim.
"Türkiye'nin sayılı genetik profesörleri arasında yer alan Erdal Beşikçioğlu'nun karakteri Murat; tedavisi mümkün olmayan bir hastalık sonucu beş yıldır komada bulunan kız kardeşini hayatta tutmaya çalışan, kendisini bu hastalığın tedavisine adamış bir profesördür. Zamanla çevresindekileri kaybeden, pek çok kişinin yarı yolda bıraktığı karakterimiz bu zorlu yolda yüzlerce hastaya umut sayılabilecek bir ilaç keşfeder ve bir anda kendisini büyük bir olaylar zincirinin arasında bulur. Gerçeğin peşinde olan ve inancından taviz vermeden bu zamana kadar gelen profesör için artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktır. Bu sır dolu buluş, tanıdığı ve tanımadığı birçok kişinin hayatını değiştirecektir."
3 bölümü bitirdikten sonra takıldığım yerleri taslak olarak yazdım.
Sonra o hali daha çok hoşuma gitti.
Ben gibi ben.
Değiştirmeden yayınlıyorum.
Dizinin konusu güzel..
Merakta bırakıyor..
Süresinin 60 dakika olması güzel, aslında bu dizinin hakkı 40 dakika da bu zamanın dizilerine göre 60 dakika da büyük başarı..
Salim ve Murat'ın sohbetleri keyifli..
İkinci bölümde birinci bölümden bilmem kaç dakikalık kısmı aynen koymuşlar
Tamam Türk izleyicisine seyrettiriyorsun da artık deli gibi yabancı dizi izliyor insanlar o kadar tekrara ne gerek var. Dizinin en başına yazarsın bilmem kaç saat önce diye, geçmişi anlatırsın istediğin gibi, zamanımıza geldiğinde o 15 dakikalık bölüm yerine bir teaser hazırlarsın planlarına göre 1-1,5 dakikalık, bitiminde karartır ekranı geçersin yeni sahnelere.. Çok daha akılda kalıcı.. Çok daha basit..
Eminim ki kurguyla ilgilenenler de böyle düşünmüştür. Ama bu piyasada herkes herkesin işine karışır. İşi bileni işe alıp, işini yapmasına izin vermez. Bi rahat bırakın insanları işlerini yapsınlar. Zaten dizi çekilmeye başlanmadan bile milyon tane toplantı yapmışsınızdır şöyle çekilecek böyle kurgulanacak diye, biraz nefes aldırın.
Sen diyorsun ki, kardeşim daya sahneyi birinci bölümü izlemeyen de görsün, hem montaj saatimiz de azalır. İyi de o birinci bölümü izleyen zatı muhteremler ben burayı izlemiştim deyip iki üç sahneden sonra kalkmadılar mı acaba koltuklarından..
Farkli bir dizi, izlenilebilecek bir dizi saçma hatalarla çöp olmasın.. Muadili pek olmadığından zaten karalanmaya müsait..
Ayrıca müzikleri fena.. Neden sürekli gerilmek zorundayım.. Dandadadaaan dandadadaan.. Yüksek tansiyonlu müzikler sadece gerçekten o gerilimi yoğunlaştırmak için kullanılsa daha güzel olmaz mıydı? Hem inişler olmadan çıkışların bir anlamı yok ki. Bazı müzikler de sahneye hiç uymuyor.
Mesela Salim'in arabayla takip ettiği bölümdeki müzik beni hiç rahatsız etmedi. Hız yok, tehlike yok, bilinmeze giden bir adam ve onu takip eden bir adam var. O müzik beni gerdi ve yerindeydi ama adam her deney tüpünü eline aldığında o gerilim niye? Birincide kullandın anladık tehlikeli bişeyler oluyor, sürekli dandadan niye?
Melis Birkan'ın "Babam ölmüş" cümlesi hala kulaklarımda. Çok iyi..
3. bölümde ortaya çıkan komiser Selin, güzel geldi. Bazen zorlama laubali ama izlettiriyor kendini.
Erdal Beşikçioğlu'nu beğenirim. Fakat bazı sahneler oturmuyor adama. Çıldırıp bağırdığı sahneler, deli gibi güldüğü sahneler yapay..
Yılların oyuncuları, tiyatrocular var kadroda.. Bırakın aktarsınlar duyguyu.. Evet bazı hareketler gereğinden büyük olabillir onda da gerçekliğin bozulmamasına dikkat edilmeli..
Şaman ayini hareketleri, fenaa..
Ben bir izleyiciyim. Dizi sektöründe hiç çalışmadım ama çok izlerim. Mesela bu dizide baktım konu güzel, şimdi yaptığım gibi üç bölümü internetten bitirip 4. yü beklerim. 4'te beni rahatsız eden şeylerin azaldığını görürsem devamını izlerim yoksa bırakırım. Her tarzın bir izleyici kitlesi var bu dizi yapılırken de biliniyor zaten hangi grubun ilgisini çekeceği. Sen A grubu izleyiciye 1. bölümden 15 dakika tekrarı dizi içine kakalayamazsın. Bırakır gider..
Diyeceğim o ki 5 üzerinden 3,5
Şimdilik...