Aynı anda bir çok şeyle uğraşmaktan bu aralar sık sık çaydanlığı yakıyorum :)
Hem dibi tutan çaydanlığı hem de kireçlenmiş çaydanlığı temizlemek için yararlandığım çok basit bir yöntem var.
Sizlerle de paylaşmak istedim.

Eğer çaydanlığınızın içindeki su tamamen bitmiş ve çaydanlığınız yanmışsa, o an tek yapmanız gereken ocağın altını kapatmak. Sakın içine su koyup soğutmaya çalışmayın. Bırakın kendi kendine soğusun.


Çaydanlık tamamen soğuduktan sonra içine su doldurun ve göz kararı limon tuzunu içine atın.


Çaydanlığı ocağın üzerine koyun ve kaynatın. Kaynadıktan sonra ocağın altını kapatın.


İşte bu hali, kaynadıktan sonraki hali. Hala kara kara görünüyor değil mi? Şimdi içindeki suyu boşaltalım.


İşte sadece limon tuzuyla kaynatarak bu hale geldi. Bu aşamadan sonra ben bulaşık süngerime çok az Cif sürerek çaydanlığın dışını ovalıyorum biraz da içine sürüyorum. Ama uğraştıran bir ovma değil bu. Bir dakikada hallolacak şekilde. İçi zaten yeterince temizlenmiş oluyor sadece limon tuzlu suyun değmediği yerler olduysa diye üzerinden geçiyorum.


Nasıl güzelce parlamış değil mi?


Siz de dibi tutan çaydanlıklarınız ve kireçlenen çaydanlıklarınız için bu yöntemi deneyebilirsiniz.

Ben yıllardır faydalanıyorum :)

Ev işleri arasında her hanımın farklı favorileri vardır. Mesela kimi ütü yapmayı sever , bazıları ise yemek yapmayı. Sevdiğiniz işlerin size verdiği keyif ise bambaşkadır ve terapik etkileri vardır. Başka dünyalara gider, hayaller kurar, güzel anları hatırlar, planlar yaparsınız.
Size harika bir haberimiz var. Artık bu keyfi size yaşatan favorileriniz arasına çamaşırı da ekleyebilirsiniz :) Çünkü Rinso bunu mümkün kılıyor.
Rengarenk paketleri ile raflarda dururken bile enerjisini yansıtan Rinso, çamaşır yıkamayı kolay ve eğlenceli bir hale getiriyor. Rinso’nun Kır Bahçesi (Yeşil), Çiçek Bahçesi (Pembe) ve Büyülü Bahçe (Mor) şişeli sıvı deterjanları hem beyaz hem de renklileriniz için tortu bırakmayan bir temizlik vaad ediyor.
Rinso’nun gerçek eğlencesi, yıkama sonrası çamaşır makineninizi açtığınız anda başlıyor. Öyle ki kapağı açtığınız anda tertemiz çamaşırlarınıza eşlik eden muhteşem çiçek kokuları tüm banyoya yayıyor. İşte o an, hissettiğiniz duygular tarif edilmez. Sanki bir anda sevdiğiniz bir melodi çalmaya başlıyor ve o koku sizi alıp bambaşka bir yerlere götürüyor.
Bu kokular o kadar kalıcı ki tertemiz çamaşırlarınızı asarken, kuruturken, ütülerken ve tabii ki giyerken makineyi açtığınız o andaki duygular size kendini hatırlatmaya devam ediyor. Rinso kalıcı bahar kokuları ile çamaşır yıkamayı keyfe dönüştürüyor.

Mutluluk ve keyif zaten anlık değil midir? Mühim olan o anlara hayatınızda yer açmak. İşte Rinso bunu mümkün kılıyor.

Bir boomads advertorial içeriğidir.

"Yves Rocher" markasıyla Kusursuz Ten Fondöteni sayesinde tanıştım.
Forum İstanbul alışveriş merkezindeki mağazalarından yaptığım alışverişimde, mağazada çıkartılan kartla, hem kişiye özel indirimlerden faydalanabileceğim hem de iki ay içinde yapacağım ilk alışverişimde makyaj temizleme suyu hediyemin olduğu bilgisini vermişlerdi.

Ayrıca blogum olduğunu ve farklı ürünleri deneyip yorumladığımı anlattığımda, yaşımı sorarak o sıralar yeni çıkardıkları Serum Vegetal Kırışık Karşıtı & Işıltı Verici Gündüz Kremi'nin testerlarından 10 adet verdiler. Denemem için yeterli bir miktar olduğunu düşünüyorum. Eee yaş 36 olunca, kremlerin içine kırışık önleyiciler de giriyor :)

Mağazalarından mutlu ayrıldım.

Kart sahibi olduktan sonra sitelerinden bir kullanıcı hesabı oluşturdum ve her gün yeni bir kampanyayla karşılaşmaya başladım. Gördüm ki ilgimi çeken bakım ürünleri var, fiyatları da indirimli. Verdim siparişimi. Bugün o siparişimle aldığım ve beni kullandığımda çok şaşırtan Yves Rocher Beaute Des Mains - Peelingli El Bakım Yağı'nı anlatacağım.


Öncelikle bu ürün 75 ml ve oldukça yoğun formda. Koyu kıvamlı bir vücut losyonu gibi düşünün.

Hafif bir kokusu var, çocukluğumdaki silgi kokusuna benziyor :)

İçeriğinde organik arnika ve doğal çilek çekirdekleri bulunuyor.
Arnika bitkisi; rahatlatıcı, iyileştirici ve koruyucu bir etkiye sahip.

Haftada bir ya da iki kez kullanımı öneriliyor.


İki çocuklu olup bir de evde olunca, insanın eli sudan çıkmıyor malum. Benim de bu yüzden ellerim, her ne kadar el kremi kullansam da kötü görünmeye başlamıştı. Sadece krem sürdüğüm an canlı ve güzel, krem emildiği andan itibaren de mat, kuru ve sağlıksız bir görünüme bürünmüştü.

Aşağıdaki fotoğrafı Ecowell kremi anlatacağım zaman çekmiştim ve ellerim kremli olmasına rağmen yok edemediğim o kuru görüntüyü göstermemek için baya uğraşmıştım. Sonrasıyla kıyaslamanız için ekledim.


Siparişimin geldiği akşam, "Aman nasılsa bir uğraş gerektirmiyor, şunu bir deneyeyim" dedim ve bir miktar el bakım yağını elime uyguladım. Peelingli ürünleri pek beğenmiyorum. Şu zamana kadar kullandıklarımda, "Bak ne güzel oldu" etkisi alamadım hiç. Yağın içindeki parçacıklar nasıl olsa işe yaramaz diye haldır huldur bir dakika kadar ovaladım ellerimi. Aman siz yapmayın, o parçacıklar meğer gayet etkiliymiş. Sonrasında ellerim sızladı bir müddet.


İlk sürdüğünüzde oldukça yoğun kıvamından dolayı yapış yapışmış gibi hissedebilirsiniz ama yavaşça elinize yedirmeye başladığınızda o hal gidiyor. Ben tırnak etlerim dahil ellerime bir güzel masaj yaptım. Sonra da ılık suyla yıkadım.


Sonucuna inanamadım. Benim parça pincik pembeli, morlu ellerim bir dakikada pırıl pırıl, sağlıklı görünen, kuru görüntüsünden eser olmayan bir hale bürünmüştü. Çok çok çoooook beğendim.


Fotoğraflarda filtre ya da ışık oyunu yok. Üzerine nemlendirici de sürmedim. Gözümün gördüğü hali bu. Üstelik yumuşaklık etkisi anlık değil. Bu fotoğrafları dün çektim, ellerim hala böyle görünüyor ve yumuşacık. Tam benlik bir ürünmüş. Ellerimi bu şekilde toparlayabileceğimi hiç düşünmezdim.

Sitelerinde şu sıralar bir çok ürün indirimde ve indirimli satış fiyatı 14.93 TL.

Bu arada ilk alışverişimle gelmesi gereken makyaj temizleme suyu hediyem de gelmedi.
Sitelerinden form doldurup yolladım ona da bir cevap gelmedi.
Dilerim ürünleri kadar müşteri ilişkileri de başarılıdır.
Geri dönüş olursa size de haber vereceğim.

Yine bir indirim zamanı acaba neler var diye bakınırken Flormar'dan Smokey Eyes Eye Shadow Applicator'ü almıştım.
Buğulu göz makyajını da sevdiğim için, aldığım gibi de kullanmaya başladım.

Fırça uzun saplı. Tutuşu kolay. İlk aldığımda oldukça sertti. Üstü mumsu bir tabakayla kaplı gibiydi. Yıkadıktan sonra o tabaka gitti. Fakat en uç kısmında bir sivrilik var ki işte o hala gitmedi. Sitesinde de fırçanın ambalajında da yumuşak uçlu olduğu yazıyor. Benim fırçam mı böyle anlayamadım.


Sık kıllı ve konik bir fırça. Dağıtma işini başarıyla yaptığını düşünüyorum. Fırçada koku yok. Yıkandığı zaman da kıllarında hiç dökülme olmadı. Uzun zamandır kullanıyorum yapısı da bozulmadı.

Ne kadar işe yaradığını göstermek için göz kalemleri ve farlarla fotoğrafladım.

Aşağıdaki fotoğraf göz kalemlerinin dağıtılmamış hali.


Bu fotoğraf da Flormar Smokey Fırça kullanarak dağıttığım hali.


Farları nasıl dağıttığını da göstermek istedim. Sivri olan en uç kısmı battığı için biraz çekinerek kullanıyorum. O batma da olmasa çok beğeniyorum fırçayı. Belki daha çok kullansam yumuşayacak ama gözümü tahriş ederim diye korkuyorum açıkçası.


Fiyatı oldukça uygun. Flormar'ın sitesinde şu sıralar indirimde 7.90 TL.

Bu tarz fırçaları seviyorsanız bir şans verin derim.

Lilakutu Aralık 2015 keşif kutusuyla tanıştığım Ecowell Calming & Relaxing Body Lotion'ı anlatacağım.

Ecowell'in 200 ml'lik Yatıştırıcı ve Canlandırıcı vücut kremi lilakutu'da "İçeriğinde bulunan Atkestanesi, Arnika, Biberiye özü, Nane ve Çam Yağı sayesinde cildinizi nemlendirirken aynı zamanda besler, ferahlatır ve canlılık verir. Ciltte pürüzsüzlük ve yumuşaklık hissi sağlar. ICEA sertifikalıdır. Paraben, parafin, petrol türevleri, SLS,SLES, silikon gibi zararlı sentetik kimyasallar içermez." diye anlatılıyor.


Oldukça koyu kıvamlı bir ürün. Fotoğrafta gördüğünüz kadarı iki elime birden yetiyor. Kokusunda biberiye ve çam kokusu baskın. Ben bitkisel kokuları sevdiğim için hoşlandım.

Krem, şu ana kadar kullandıklarımın en ilginci çünkü; ellerime sürüyorum, yediriyorum ve yaklaşık 30 saniye sonra ellerimden krem sürmüşüm hissi tamamen kayboluyor (özellikle ellerimin üstünden). Hiç sürmemişim gibi. Bu kadar hızlı emilen, bu kadar kendini unutturan bir kremle daha önce tanışmamıştım.

Ellerimde bir blur efekti (buğulu bir görüntü) oluşturuyor. O kuru görüntü kayboluyor fakat sanırım bu krem normal ciltlere daha uygun. Benim çok kuru cildime yetmediğini hissediyorum. Özellikle bilek kısımlarımda olan gerilmeyi rahatlatabilmesi için 3 kere sürüyorum. Bu yüzden elimdekini kullanırım ama tekrar almayı düşünmem.


Lilakutu'da şu sıralar indirimde. Fiyatı da  19.90 TL.

Evde iki ufak çocuk olunca ve bazen yemek yapmama bile izin vermediklerinde, mutfakta az vakit geçireceğim yemeklerden hazırlıyorum. Bunlardan biri de "Kırmızı yemek".
İsmi çocukluğumdan kalma  :)

Malzemeler;

Sosis (yarım kutu tombik sosis)
1 Çarliston biber
1 Kapya biber
Salça ya da domates rendesi
Sıvı yağ
Tuz
Karabiber
Nane

Hazırlanışı;

Sosisleri olabildiğince ince dilimliyoruz. Pişerken şişip büyüyorlar zaten. Çarliston biberi ve kapya biberi de ince ince doğruyoruz. Domatesimiz varsa domatesleri rendeliyoruz. 2 ya da 3 tane domates yeter. Salça kullanacaksak bir kaşık salçayı yarım bardak kadar sıcak suyla eritiyoruz. Ben hem salça hem domates kullanıyorum daha lezzetli oluyor. Hazırladığım eritilmiş salçaya baharatları da ekliyorum, böylelikle sosun lezzetinden emin olabiliyorum. Nane tamamen isteğe kalmış. Kullanırsanız da bir çay kaşığının ucuyla ilave etmeniz yeterli. Fazla yoğun olmaması lazım.

Pişirme;

Tencerede sıvı yağı ısıttıktan sonra önce biberleri yumuşayacak kadar kavuruyoruz. Ardından sosisleri tencereye atıp kavuruyoruz. Sosislerin kavrulduğunu genişlemelerinden anlayabiliriz. Domates rendemizi, salçamızı ya da ikisini birden kavrulmuş biber ve sosislerin üzerine ekliyoruz. Bir dakika kadar da beraber kavuruyoruz. Bu yemeğin biraz suyu olması gerekiyor. Sos kıvamından biraz sulu olduğunu düşünün. Çok fazla suyu olup sosisleri içinde yüzdürmeyeceğiz. Eğer suya ihtiyacı olduğunu düşünüyorsanız yarım su bardağı kadar sıcak suyu ilave edebilirsiniz. Baharatlarını bu aşamada kontrol edebilir, benim gibi salçanın içine karıştırmadıysanız da ekleyebilirsiniz. Tüm malzemeleri ekledikten sonra eğer suyu gözüme çok geldiyse yüksek ateşte, eğer suyu azsa da kısık ateşte 5 dakika daha pişiriyorum. Yenmeye hazır hale geliyor.

Bu yemeği ister benim çocuklara hazırladığım gibi makarnanın üstüne sos olarak, isterseniz de tabağınıza alıp ekmeğinizi banarak yiyebilirsiniz.

Hem kahvaltı hem de diğer öğünlerde sevilerek yeniliyor bizim evde.

Afiyet olsun :)

Havaların iyice soğumasıyla mutfağımıza da kış geldi ve bol bol tükettiğimiz serinletici içeceklerin yerini sıcak içecekler aldı.

Bizim evde bitki çayları, meyve çayları ve kahve çok sevilir.

Şu an mutfak rafım rengarenk çay paketleriyle dolu, bu görüntü bile içimi ısıtıyor :)

Şimdi sizlere hem meyveli hem bitkisel olan Ahmad Tea Revitalise Rosehip, Hibiscus & Cherry yani kirazlı, bamya çiçekli, kuşburnu çayını anlatacağım.

Kuşburnu çayını eşim de ben de çok severiz. Hatta kışın bol bol demleriz. Biraz boğazım ağrısa, halsizliğim olsa, vitamine ihtiyaç duyduğumu hissetsem hemen porselen demliğimde kuşburnu çayımı demlerim.

Bu aralar yine hastayım fakat bu sefer Ahmad Tea çayı içiyorum. Kokusu, tadı, rengi muhteşem. Genelde hazır kuşburnu çaylarını bardağa atar atmaz koyu pembe bir renk oluştuğunu sonra bordolaştığını görürüz. Boyanın nasıl bardağa yayıldığını izleriz. Ahmad Tea kuşburnu, kiraz ve bamya çiçeği çayı yavaş yavaş rengini verdi ve demini aldı. Sanki poşet çay değil de demleme çay hazırlıyormuşum gibi. Rengi tam da kuşburnu çayı rengi.


Bir kutusunda 20 adet tek tek paketlenmiş poşet çay var.

İçinde;
%65,5 Kuşburnu meyvesi
%30 Bamya çiçeği
%4 Kiraz tanecikleri
%0,5 Kiraz sapı bulunuyor.

Bir fincan sıcak suya 1 poşet çayı atıp 5 dakika demleyerek içiyoruz.


Ahmad Tea London Türkiye Distribütörü olan Barnet Dış Ticaret, daha önce yazdığım Ahmad Tea Poşet Çay yazımdan sonra denemem için bana altı farklı bitki ve meyve çayı yollamıştı. Beğendiğim bir markanın böyle ince düşünceli olması da beni çok etkiledi.

Eğer siz de denemek isterseniz burayı tıklayarak online sipariş verebileceğiniz sitelere ulaşabilir ya da Macrocenter'lardan, Metro Gross Marketlerden ve seçkin Migros'lardan satın alabilirsiniz.

Eğer saçlarınızı kestirmek istiyor ama kadınsı görünümden de uzaklaşmak istemiyorsanız akla hemen Bob ya da Lob saç kesimleri geliyor.

Peki nasıl oluyor bu Bob ve Lob kesimler?

Bob saç kesimi için her ne kadar küt saç denilse de pek öyle değil aslında.

Çene hizasına kadar gelen enseden bombeli saç kesimi diyebiliriz.









Bir de kardeşi var Long Bob yani Lob.

Bob'a göre daha uzun, omuzlara kadar inen saç kesimi. Enseden bombeli olarak kullanan da var, asimetrik kesimli kullanan da...





Neden bu kadar ilgi gördüğüne gelirsek; saçın boyundan dolayı boynu daha uzun gösteriyor, düz olsun dalgalı olsun her saç tipindekiler kullanabiliyor üstelik her yüz tipine yakışıyor, saçı daha hacimli ve gür gösteriyor.

Daha ne olsun... Bir Lob kesim düşünmüyor değilim :)

Saçlarımı kızıldan sarıya çevirirken üst üste açıcı uygulanmasından dolayı kuruduklarını, cansızlaştığını ve neredeyse kopma aşamasına geldiğini sarı saç boyama yazımda anlatmıştım. Saçlarımı evde nasıl sarı yaptığımı okumak isterseniz burayı tıklayabilirsiniz.

Şimdiyse saçlarımı nasıl canlandırdığımı anlatacağım.

1. Benim en büyük bakım ürünüm, badem yağı. Güneşten çok yandığımda cildimi nemlendirmesi için de badem yağını kullandım, hamileyken karnımda çatlakların oluşmaması için de... Saçlarım zarar gördüğünde de ilk aklıma gelen badem yağı oldu.


İlk zamanlar haftada iki kere banyo yapmadan önce saç uçlarımdan başlayarak saçımın boylarına badem yağını iyice yedirdim. Sonraları haftada bire düştü bu aralar hiç kullanmıyorum mesela. Köklere sürmüyorum. Mümkün olduğunca uzun tutuyorum kafamda. Saçlarımı yıkayacağım zaman da sadece bir kere şampuan uyguluyorum. Bütün yağı saçtan atmamak gerekiyor.

2. Farklı farklı şampuanlar denedim. Özellikle yıpranmış saçlar için ve sarıya boyanmış saçlar için olanları ama şampuan ve saç kremini kullandıktan sonra saçlarım takır takır oldu.


İstediğim yumuşaklığı elde edemedim. Ta ki Loreal Elseve şampuan  ve saç kremini kullanana kadar.
Zaten önceden kullandığım bir markaydı. Bildiğinden şaşmayacaksın demek ki :)

Elseve Arı Sütü olan şampuan ve saç kremiyle başlayıp bir zaman sonra da komple onarıcı seriye geçtim.

Şimdi evde farklı şampuanlar da var ama hiç elim gitmiyor. Eskiden çok sevdiğim bir şampuanı denemiştim geçenlerde, saçım düğümlendi. Hem de fena bir düğüm. İlk defa başıma geldi. O yüzden varsa yoksa Elseve :)

3. Badem yağı ve şampuandan sonra en en en sevdiğim Giovanni 2chic Brezilya Keratini ve Argan Yağı Fön Öncesi Şekillendirici Durulanmayan Sprey.


Sanırım 3 yıldır kullanıyorum. Saçlarım için banyo sonrası kullanabileceğim bir ürün ararken Gratis'te bulmuştum.

Esas olarak saçı ısıdan koruyan bir ürün olmasına rağmen benim saç bakımımın olmazsa olmazlarından.

Banyodan sonra, havluyla ıslaklığı alınmış nemli saçlarıma 3 ya da 4 fıs sıkıyorum. Sonra parmaklarımla saçıma yediriyorum. Çok başarılı ve bereketli bir ürün. Benim saçlarım uzun ve gür olmasına rağmen bu kadar az kullanım yetiyor.

Giovanni 2chic kullandığımda hem saçım kolaylıkla taranıyor hem elektriklenmiyor, parlıyor hem de saçlarım kuruduktan sonra da doğal, hoş bir görünümü oluyor.

Hiçbir zaman ağırlık yapmadı, saçımı yağlandırmadı. Sürdükten sonra unutuyorum. Bence iyileştirici bir ürün. Vazgeçilmezim oldu. Ayrıca içerik olarak da gayet hoş. Sanırım 20-25 TL gibi bir fiyata almıştım.


Saç bakımını azalttığım şu günlerde de ara ara banyo sonrası Loreal Elseve Mucizevi Yağ Saç Güzelleştirici Krem'i kullanıyorum.
Bu krem de durulanma gerektirmeyen ürünlerden. Fındık büyüklüğündeki krem tüm saçıma yetiyor. Aynı Giovanni 2 Chic'te olduğu gibi saçımın kolay taranmasını ve parlamasını sağlıyor.

Sonuç olarak ben badem yağı, Elseve şampuan ve saç kremi, sonrasında da Giovanni 2chic durulanmayan spreyi kullanarak saçlarımı toparladım.

Düzenli kullandığım ilk bir ayda saçlarım %60 oranında toparlanmıştı. Herkes "Ne yaptın saçlarına, çok güzel görünüyor" diyordu. Saçlarım güçlendi ve kopma ihtimali de ortadan tamamen kalktı.

Bakım kremleri ve maskelere çok fazla para harcamadan, mümkün olduğunca az ürün kullanarak saçlarımı eski haline getirebildim.

Sizin kullandığınız, iyileştirici olduğunu düşündüğünüz, çok sevdiğiniz saç ürünleri var mı?

Günlerden bir gün, ben gayet kızıl kızıl dolaşıyorken, bir anda sarışın olmaya karar verdim.
Bana öyle gelirler arada.
Daha önce de bir gecede platin olmuştum. Eve geldiğimde güneş gibi parlıyordum.
Annem çığlığı basmıştı.
Hatırlayınca şu an bile eğleniyorum :))

Platin saça geçtiğimde tek yaptığım kuaför koltuğuna oturmaktı. Fakat bu sefer kızıl saçtan sarı saça geçişi araştırdığımda tüm sorduğum kuaförlerden olmaz, saçın yanar, önce kahve tonlarına saçını alıştırmamız lazım cevapları aldım.

Kafama taktım mı, dönüşü yok. İlla sarışın olacağım. Kuaföre gittim. Saçımı kızıldan kurtaracak, sarı renge hazırlayacak en açık rengi yapmasını istedim. Böyle bakır gibi kumral gibi bir renk oldu.



Sonra annemlerden sarışın olanı dedi ki "Gökçe gel ben senin saçlarını sarıya boyarım". Yok artık dedim evde sarı saç boyamak. Tarih de şimdikinden 3,5 yıl önce. Nasıl olacak annem? dedim. Saç açıcı boyalar var al ondan, bir kutu da 11/1 Kolleston boya al gel dedi. Kuzu kuzu gittim aldım dediklerini ama bende nasıl bir heyecan anlatamam. Beter olmak da var :)

Bu arada tanıştırayım annemler. İkisi de benim kuaförüm :)


Annem ilk önce yoğun renk açıcıyı uyguladı. Bildiğin turuncu oldum.


Bir gün sonra da Koleston 11.1 Açık küllü sarı boyayla saçlarımı boyadı. O turunculuk azaldı ama tamamen kaybolmadı.

Küllü boyayla boyamamızın sebebi, saç açılınca oluşan turunculuğu küllü renklerin yok ediyor olması.  Fakat boyanın külü bir kaç yıkamada saçtan gidiyor.

Ayda bir olmak üzere 3 - 4 boyamadan sonra saçımın rengi bu hale geldi.


Saçımdan küllü renk çabucak akıyor ve kısa zamanda dore sarı haline geliyordu. Bu turunculuktan kurtulmak için farklı yöntemler denedim.


Yeşilimsi de oldum, tamamen gri de oldum ama bir türlü istediğim sarıyı göremiyordum. Bakın aşağıdaki fotoğrafta saçlarımın aralarındaki turunculuklar görünüyor. Özellikle diplerdeki kopkoyu turunculuk çok canımı sıkıyordu. Kendi saç rengim koyu kestane olduğu için boya diplerini yeteri kadar açmıyordu.


En sonunda şu gördüğünüz Welloxon %12'lik oksidanı satın aldım ve saçlarımı boyarken boyayla verilen %9'luk oksidanı değil de daha kuvvetli olan %12'lik yani 40 vol. oksidanı kullanmaya başladım.

İşte ondan sonra o koyu turuncu, bakıra yakın diplerden kurtuldum. Saçımın rengi de daha sarı oldu.


Küllü renkleri üst üste boyamak saçta yeşillenmeye sebep olabiliyor. Bunun için ben 2 boyamada sadece diplerini, 3. boyamada önce diplerini boyamak şartıyla tamamını boyuyorum. Böylelikle saçımda sadece son boyamın küllü rengi olmuş oluyor ayrıca uçları da yıpranmıyor.

Saçım artık eskisi gibi turuncu değil. 6 ayda bir de diplere açıcı uyguluyorum. Tamamen rengini buldu diyebilirim.


Bu arada geçenlerde Koleston'un renk açıcısını bulamayınca Palette Deluxe Ultra Yoğun Renk Açıcı'yı denedim ve çok daha başarılı buldum. Nedenine gelirsem;



Birincisi, Koleston'un toz açıcısını saçıma bir türlü yetiremiyorum. Sırf dipleri için 3 kutu kullandığım zamanlar oldu. Tamam saçlarım gür de 3 kutu da çok fazla. Anında saçımda kuruyor ve dağıtamıyorum.

İkincisi, kesinlikle Palette'nin bu renk açıcısı Koleston'a nazaran benim saçımı daha fazla açtı. Kutusunun üzerinde Açık Kumral - Kahve tonları arasındaki saçlar için, 5 - 7 tona kadar renk açma yazıyor. Yazdığını da yapıyor.

Ayrıca saçımın açma işlemi bittikten sonra ilk defa bu kadar yumuşak ve parlak olduğunu gördüm ve bir kutu saç diplerime fazla fazla yetiyor. 3 kutu nerde 1 kutu nerde :)

Bundan sonra Palette'yle devam etmeyi düşünüyorum.


Bu arada soranlar olacaktır o kadar işlemden saçların yanmadı mı diye? Tabi ki kızıldan sarıya ilk çevirdiğimizde saçlarım oldukça hasar gördü. Çünkü çok kısa bir süre önce kızılı yok etmek için kuaför zaten saçlarımı açmıştı bir de üstüne biz açtık. Kurudu, kopmaya yakın hale geldi.

İşte o süreçte saçlarımı nasıl toparladığımı da şuradaki yazımda anlatıyorum.

Demem o ki, artık evde koyu renk saçı sarıya çevirmek hiç zor değil. Sadece bir boyamayla bu işin olmayacağını, rengin oturmasının zaman alacağını kabul etmek gerekiyor.

Tamam benim anlattığım 3 yıllık bir süreç fakat içindeki 1,5 yılda yarısı sarı yarısı koyu kestane bir kafayla dolaştım. Çünkü, araya hamilelik girdi. Bir de doğumdan sonra emzirince saçlarım uzun zaman boyanmadı. Her ay düzenli olarak boyayabilseydim çoktan rengini bulmuştu saçım.


Sonradan Eklenen Not; Bu yazıdan aylar sonra saçlarımı Palette 10.2 Platin Sarı saç boyasıyla boyamaya başladım. Saçımı hem açmadan hem de açarak boyadığımda nasıl sonuç aldığımı görmek isterseniz burayı tıklayabilirsiniz.

Kullandığım tüm ürünleri BURADA BULABİLİRSİNİZ. Beni anlık olarak @blogluyorum ve @gokcebagtir Instagram hesaplarımdan takip edebilir, incelemelerim için Youtube kanalımı ziyaret edebilirsiniz.